Şizofrenide Genetik ve Çevresel Faktörler

şizofreni nedenleri

Şizofreni nedenleri ve patogenezi tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak şizofreni gelişiminde genetik faktörlerin yanı sıra çevresel faktörlerin de önemli olduğu öne sürülmüştür. Genler, bir kişinin şizofreni bozuklukları gösterip göstermeyeceğini belirler ve çevresel faktörler hangi tip bozukluğu gösterebileceğini belirler. Şizofreninin oluşum ve gelişim nedenlerinde hem çevrenin hem de genetiğin önemi, aile, ikiz ve evlat edinme çalışmalarından elde edilen sonuçlara göre yorumlanmıştır.

Genetik Faktörler

Ailede şizofreninin devam ettiği bilinen bir gerçektir. Ortak bir sonuç veren üç bağımsız çalışma vardır. Bunlar aile çalışmaları, ikiz çalışmaları ve evlat edinme çalışmalarıdır.

Ailede şizofreni öyküsü olan kişilerde şizofreni gelişme riski olmayanlara göre daha yüksektir. Şizofreni araştırmacısı Irving Gottesman’ın (1991) verilerine göre, her iki ebeveynin de şizofreni öyküsü varsa, çocukları için şizofreni riski %46’dır. Sadece bir ebeveynin şizofreni öyküsü varsa, çocukta şizofreni riski açıkça %13’e düşer.

Diğer çalışma ikiz çalışmalardır. Tek yumurta ikizlerinin (monozigotik), çift yumurta ikizlerine (dizygotik) göre hastalığa 3 kat daha duyarlı oldukları gösterilmiştir. Bu bulgular, genetik etkinin şizofrenide çevresel faktörlerden daha etkili olduğunu göstermektedir.

Son olarak, evlat edinme çalışmaları yapılmıştır. Evlat edinme çalışmaları, şizofrenide genetik ve çevresel faktörlerin etkilerini ortaya koymada önemlidir. 1966’da Heston ilk başlıca evlat edinme çalışmasını gerçekleştirdi. Heston aynı yaşta 47 şizofrenik anne ve 47 sağlıklı anne ile çalıştı. Şizofrenik annelerin biyolojik çocuklarında şizofreni riskinin arttığını buldu. Kety ve ark. (1968) ve Tienari ve diğ. (1987).

Şizofrenik anne veya baba tarafından evlat edinilen ve yetiştirilen, ancak biyolojik ebeveynleri şizofren olmayan olan çocuklar Wender ve ark. (1974): Bu çocuklarda şizofreni riski artmamıştır.

Sonuç olarak, evlat edinme çalışmaları şizofrenide genetik aktarım olduğu görüşünü desteklemektedir.

Çevresel Faktörler

Şizofreninin gelişimi için çevresel faktörler biyolojik ve psikososyal faktörleri içerir.

Genetik faktörler kişi için riskli olabilir. Bununla birlikte, çevresel stres faktörlerinin de şizofrenik bir hastalık olarak potansiyel risk göstermesi için bir etkisi olmalıdır. Sosyoekonomik koşullar ve etnik köken gibi sosyal nedenler de şizofreninin gelişiminde rol oynayabilir. Örneğin, araştırmalar şehirlerde yaşayanların, ekonomik zorluk yaşayanların ve göçmenlerin daha fazla şizofreni yaşadıklarını göstermiştir (Tandon vd., 2008). Travmatik olayları olan kişilerin şizofreni geliştirme riski daha yüksektir.

Şizofreniye neden olan çevresel faktörlerin bir örneği olarak, çalışmalar hamilelik sırasında anne stresinin, sigara alkol kullanımının, erken doğumun, düşük kilo doğumunun, Rh kan uyumsuzluğunun şizofreni riskini arttırdığını göstermiştir.

Erken yaşta olumsuz deneyime sahip olmak, çocuklukta istismar, ihmal ve cinsel istismarın şizofreni riskini arttırdığı kabul edilmektedir. Şizofreni ile ebeveyn kaybı, ebeveynlerin ayrılması, ebeveynlerden erken ayrılma gibi olumsuz olaylar arasında bir risk olduğu gösterilmiştir. Ebeveynlerden ayrılan çocuklar şizofreni ve psikoz riskini üç kat daha arttırır.

Ek olarak, uyuşturucu bağımlılığının şizofreni geçirme riskini arttırdığı bulunmuştur. Uyuşturucu bağımlılarında şizofreni riski iki katına çıkar.

Sonuç olarak…

Bir akıl hastalığı olan şizofreni, halüsinasyonlar, sanrılar, iletişim bozuklukları ve motor hareket bozukluğu gibi belirgin semptomlarla karakterizedir. Semptomlar şizofreninin farklı alt tiplerine göre değişir.

Şizofreninin nedenlerinden biri genetik faktörlerdir. Kişinin ailede şizofreni öyküsü olup olmadığı önemlidir. Bu özellikle aile, ikizler ve evlat edinme çalışmalarından anlaşılabilir. Bununla birlikte, çevresel faktörler de etkili olabilir. Kentleşme, sosyoekonomik durum, çocukluk travması, göç, sosyal dışlanma ve ayrımcılık, madde bağımlılığı gibi faktörler şizofrenide risk faktörleridir.

Nüfusun çoğunda şizofreninin tedavi edilemez bir hastalık olduğuna dair bir inanç vardır. Günümüzde, şizofreni hastalarının yaklaşık %25’inin uygun bir tedavi yöntemi uygulandığında büyük ölçüde iyileştiği ve sosyal yaşamlarına devam ettiği bilinmektedir. Ek olarak, şizofreni hastalarının %50’sinin orta ve iyi gelişim gösterdiği ve bağımsız olarak veya destekle yaşadıkları bilinmektedir.

Us Psikolojiyi Instagram’dan takip edebilirsiniz.

Give a Comment